E-(nayi)Değirmen Nedir?

E-(nayi)Değirmen (ki bundan sonra Enayi Değirmen olarak anılacaktır, zira yazılışı zorluyor insanı) subjektif, katılımcı, periyodları belirsiz, asla herhangibir şeye alternatif olmayan, ama itirazı da esas kabul eden enayi birşeydir.
"Okuram kardaş yazı bilmem/
Bu yazı da gördük, gelecek yazı bilmem"
diyen ozanın aksine burada okuyan herkes hemen yazmalıdır: Yorum yaparak ve yazar olarak.
Blog, Bozcaada Derneği üyeleri dışındakilere de doğal olarak açık olduğundan, üyeler tarafından bilinen bazı konular tekrar edilebilir.

Enayi Değirmen Niye Var?

Bozcaada haberlerini düzenli olarak aldığımız E-Değirmen'in yayınının bir süreliğine kesilmesi ve bir enayinin bir kereliğine diye yola çıktığı halde, adaseverlerin ısrarı üzerine Bozcaada ve ilgili herşey üzerine yazılsın ve herkes katılsın diye var.

Şimdi bırakın kendinizi, içinizde bir Ada imgesi, ve..
itiraz edin:
İtiraz değişim, değişim yaşamdır.
Kısaca "İtiraz Esastır"

15 Eylül 2007 Cumartesi

Ramazanlık

Yazdan kalan yazılacak çok şey var.
Yorgunluklar biraz geçsin diye beklerken Ramazan geldi.
Karagöz - Hacivat'sız Ramazan mı olur....
Vapur saatleri değişti.

Enayi

11 Ağustos 2007 Cumartesi

Enayi Fotograflar Dizisi - 5

İsgal ve Görsel Kirlilik (ikisi bir yerde)





O Taşlar da Kimin (kazılar da henuz baslamamıştı) :)




Enayi Fotoğraflar Dizisi - 4

T. C. Kanunları "Bozcaada Cumhuriyeti"nde Geçerli Değil Galiba ?

" KIYI KANUNU

Kanun Numarası : 3621

Kabul Tarihi : 4.4.1990

Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 17.4.1990 Sayı: 20495

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt:29 Sayfa :76"

"Madde 5 - Kıyılar ile ilgili genel esaslar aşağıda belirtilmiştir: Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır, Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. "

"Madde 6 - Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. Kıyılarda, kıyıyı değiştirecek boyutta kazı yapılamaz; kum, çakıl vesaire alınamaz veya çekilemez. Kıyılara moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici etkisi olan atık ve artıklar dökülemez. Kıyıda, uygulama imar planı kararı ile; a) İskele, liman, barınak, yanaşma yeri, rıhtım, dalgakıran, köprü, menfez, istinat duvarı, fener, çekek yeri, kayıkhane, tuzla, dalyan, tasfiye ve pompaj istasyonları gibi, kıyının kamu yararına kullanımı ve kıyıyı korumak amacına yönelik alt yapı ve tesisler, b) Faaliyetlerinin özellikleri gereği kıyıdan başka yerde yapılmaları mümkün olmayan tersane, gemi söküm yeri ve su ürünlerini üretim ve yetiştirme tesisleri gibi, özelliği olan yapı ve tesisler, Yapılabilir. Bu yapı ve tesisler yapım amaçları dışında kullanılamazlar."



Enayi Fotograflar Dizisi - 3

Zamanlamamız Müthişti! (Adadan sabah Seferinin Saatini Bile Değiştirmiştik)

10 Ağustos 2007 Cuma

Enayi Değirmen Sayı - 9 -

OZANIN GÜNÜ ve İLYADA OKUMASI

Bu etkinlikten bir hafta sonra yazmak, üstelik iş yoğunluğundan katılamadığı bir etkinliği yazmak yine Enayi'ye kaldı.
Başımızı kaşıyacak vakit yok, ama aşağıda gördüğünüz gibi bazen fırsatlar yaratılıyor.



Bu arada kitle turizmine yönelme süreci gittikçe hız kazanmaya başladı.
Sürdürülebilir turizm ise ilgi bekliyor. Allahtan ulaşım, iklim, sit alanı, .... gibi kendiliğinden olan etmenler var da bir süre daha sürdürülebilir kılıyor turizmi. Ama müdahalenin şart olduğu günler böyle giderse pek uzak değil.

Gelelim etkinliğe....
3 Ağustos akşamı Salhane'de yoğun sayılabilecek bir katılımla yılın ozanı Refik Durbaş şiirlerini okudu. 2 saat süren bu şiir dinletisi sırasında TALAY'ın bu etkinlik için özel olarak hazırladığı şaraplar içildi. TALAY bunu her sene yapıyor.
Akşam yemeği Koreli Restoran'da 30-40 kişilik bir grup olarak yenildi. Hazırlanan masa beğeni topladı. TALAY ve ÇAMLIBAĞ şarapları içildi.
Derneğin anlaşılmaz katı tutumu bu yemekte de sürdü: Herkes şarap içmeye mecbur kılındı. Aslan rakıcılar verdikleri mücadeleyi kazanarak rakılarını afiyetle içtiler.
Enayi Değirmen olarak şaraba karşı değiliz, rakı da içilebilir bir sıvıdır ve en az şarap kadar keyif vericidir. Dernek yönetiminin bu ayrımcı tavrını tekrar ve şiddetle protesto ediyoruz. Herkes istediği şeyi içsin...
4 Ağustos sabahı saat 06.00 sularında Arka Deniz'de buluşuldu. Sert esen poyraza karşı İlyada okundu. 2 saat süren etkinlik boyunca Bozcaada Derneği ve Martı Restoran'ın ikramları katılımcıları memnun etti.
Saat 13.00'te arabalı ile karşıya geçilerek Troia Vakfı organizasyonu ile arkeolog Rüstem Aslan önderliğinde Troya'ya gidildi. Katılanların ifadelerine göre Vakıf bu organizasyonda zayıf kaldı.
Saat 20.30'da Ayana Ateş Gecesi düzenlendi. Katılanların ifadelerine göre en çok keyif alınan etkinlikti: Yakılan ateş, meşaleler, şarap ve müzik gecenin anahtar sözcükleriydi.

SONUÇ:
* Başta bu etkinliğin kurucusu ve ısrarla sürdürülmesini sağlayan Haluk Şahin ve dernek yöneticileri, kaymakamlık, belediye, jandarma Bozcaada halkından kocaman bir teşekkürü hakettiler.
* Talay ve Çamlıbağ şarapları Bozcaada'daki tüm etkinliklerde olduğu gibi buraya da katkılarını sürdürdüler. Koreli ve Martı da üzerlerine düşenleri yaptılar. Ada'nın en kalabalık günlerinde odalarını etkinlik kapsamında gelen konuklara açan konaklama tesisleri de teşekkürü hakkedenlerden.
* Asıl genç müzisyenler bu senenin yıldızları idiler. Hem etkinlik sırasında hem de sokaklarda yaptıkları müzik Bozcaada'ya zenginlik kattı.
* Her senekinden farklı olarak değişik mekanların etkinlik çerçevesinde kullanılması altı çizilecek bir yenilikti. Seneye de uygulanmasını dileriz.

Gelelim enayiliklere:
1- Organizasyon geç duyuruldu.
2- Etkinliğin adı muhtelif: Ozanın Günü mü? Şairin Günü mü? Bunu da halletmek gerek. Bir duyuruda biri, diğer bir yazıda öbürü olunca olmuyor.
3- Bu etkinlik için hep kullanılacak bir logo şart.
4- Troia Vakfı herhalde seneye etkinlik kapsamına dahil edilmeyecek. İşler iyi giderken sizin dışınızdan bir unsurun teklemesi keyif kaçırıcı. Seneye pekala Dernek etkinliğin Troya ayağını da üstlenebilir.
5- Ada'da Talay ve Çamlıbağ dışında herşeyini Ada'dan kazanan başkaları yok galiba.
Var mıdır?
6- Özellikle Akın Bey ve Haluk Bey'in üstün gayretleri ile kotarılan bu etkinlik bize bir kez daha şunu gösterdi ki bu işler organize işler. Önceden planlanması gereken ve elbirliği ile kotarılması gereken işler. İşleri birkaç kişiye yıkıp uzaktan bakmakla olmuyor. Plansızlık, programsızlık bize yakışmıyor.
Bu ve benzer etkinliklerin bir yıl önceden hiç değilse taslaklarının hazırlanması ve Ada'daki tüm etkinlikler için bir eşgüdüm kurulunun oluşturulması artık bir ihtiyaç olarak kendini gösteriyor.

Son olarak, bu sayıdaki yazım hataları, ifade bozuklukları, unutulanlar ve diğer hatalar için özür dilerim.
Yazı büyük bir gürültü, kargaşa ortamında, kahvaltı-öğle yemeği servisi sırasında, en az 20-30 kere ara verilerek yazıldı. Ama bu üzerinde durulması gereken organizasyonla ilgili kimseden ses seda çıkmayınca yazmak bir mecburiyet halini almıştı. İlk fırsatta tekrar düzenleyeceğim. Basında çıkanları ekleyeceğim.

Enayi

1 Ağustos 2007 Çarşamba

Yeldeğirmenleri ve Modern Don Kişotluk

Aşağıdaki iki yazı Arif Özver Ergin'in hazırladığı sayfalardan izinsiz olarak alınmıştır. İzin alabilmek icin mail adresini arayıp bulamamam ve onun bir ODTÜ'lü oluşu makul mazeretler olarak kabul edilebilir diye düşünüyorum.
Hatta bu tepkisiz topluluktan ricam, eskaza tanıyorsanız bana bildirmeniz veya daha da güzeli, sevgili Arif bir şekilde Enayi Değirmen'e ulaşırsa ona teşekkür için bana bir fırsat vermesidir.

Yazıların kaynak adresleri:
http://www.geocities.com/arifergin/l5.htm
http://www.geocities.com/arifergin/l6.htm

Derneğimizin simgesi olan değirmenin restorasyonu aşamasında - ne zaman olacaksa artık ! - belki de fikir verebilir, ilgi çekebilir diye düşünüyorum...

Enayi


Yel Değirmenleri ve Modern Don Kişot’luk - 1 -

Tarihsel zenginlikleri hayalgücü ile birleştirmek;
tasarımın modern dünyada önemi üzerine bir açılım.



"İnsanlar iki ana sebepten dolayı tasarımcı olurlar. Birincisi tasarım yenilikçi ve yaratıcı bir iştir; işte bu bir çok akıllı insanı cezbeder. İkinci sebep ise tasarımın sağladığı olanaklardır. Toplum gelişmek için yaratıcı ve farklı düşünebilen insanlara ihtiyaç duyar. Onlara ihtiyaç duyar çünkü değişim modern dünyada kaçınılmazdır. Tasarımcı, kaşif ve girişimci işadamı değişimin maddi araçlarıdır".(1)

Sayın Suat Çakmak’ın C.B.T’ in 631’inci sayısındaki "Batı Anadolu yel değirmenleri" yazısını beğeni ile okudum. Benimde üzerine kafa yorduğum bir olgu konuyla çok ilgili olduğu için zaman geçirmeden yazıyorum.

Sayın hocamın kendisini tasarımcı olarak da tanımlaması, yukarda alıntıladığım gerçekten ötürü çok önemlidir. Türkiye yetişmiş insan gücü, bu potansiyelin bilimsel ve teknolojik bilgiye ulaşabilmesi, bu bilgiye katkıda bulunması bakımından, modern dünyanın gerisinde değildir. Ayrıca Anadolu kültürel ve tarihsel mirası çok geniş bir coğrafyadır. Bu sebeplerden, değişimin maddi araçları olarak ifade edilen tasarımcı, kaşif ve girişimci iş adamlarının bu topraklarda yetişmesi hiç şaşırtıcı değildir. Önümüzdeki yıllarda bu insanlar Türkiye’nin modern dünyada varolabilmesinin bir yolu olacaktır.

modern keşfe bir örnek

Bilim Teknik Dergisinde aynı sayısında dikkat çekici bir yazı da “12000 yılına kaç gün kaldı?” idi. Yazının konusu, dünyanın en süratli bilgisayarınından birini keşfeden ve bu sıralar sonsuzluğun saatini yapmaya uğraşan Danny Hillis adlı bir dahiydi. 12000 yılında üç kez çalacak bir saati yapmaya çalışmak ilk başta komik yada gereksiz görülebilir. Örneğin böyle bir saatin ülke ekonomisine katkısı nedir? Aslında bu konuyu burada tartışıyor olmak bile Hillis’in ne kadar ciddi bir işin içinde olduğunun göstergesidir. Kim bilir; yaptığı saat belki de önümüzdeki yılların en gözde turizm merkezi olacaktır. Saat maddi olarak hiç bir işe yaramasa bile Hillis’in çabası ufkunu geliştirecek, yeni buluşlara ve keşiflere ilham olacak, yaşadığı tecrubeler teknolojik bilgiye dönüşecektir. Saat belki gerçekleşen hayellerin bir Hürriyet Heykleli olacak yeni kaşiflerin yolunu açacaktır.

potansiyelin hayata geçme yolları

Benzer tutkuları olan insanlar Türkiye’de vardır. Çoğu zaman zihni sihir olarak hafif alayla anılan bu insanların ürünleri, genellikle günlük hayatta karışılaşılan sorunlara ve ihtiyaçlara pratik çözümler getirmek şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu insanların sıkça dile getirdikleri bir talep yetkililerin kendilerine destek ve teşvik olmadıklarıdır. Oysa son yıllarda ortaya çıkan gerçekler adı geçen türde düşüncelerin daha farklı bir şekilde yaşam bulabileceğini göstermektedir. Günümüzde büyük çapta bir çok sanatsal ve sportif etkinliğin sponsoru özel şirketler olmaya başlamıştır. Özel sektörün dinamik yapısı hem etkinlinliklerin niteliğini arttırmakta hem de, çift taraflı tanıtım talebi etkinliklerin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamaktadır. Kamu özelleştirmeler yapmakta, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi asli görevlerine dönmeye çalışmaktadır. Ciddi anlamdaki teknolojik teşvikler ve programlar Tübitak, TTGV, TİBED gibi özerk kuruluşlar tarafından yönlendirilmektedir. Bu sebeplerden dolayı bağımsız tasarımcıların ve kaşiflerin düşüncelerini hayata geçirmelerinin akla en yakın yolu, özel sektörden sponsorlar bulmalarıdır. Ayrıca her düşünce gerçekten değerli olmayabilir; birilerini konu üzerinde yatırıma iknaya çalışmak, düşüncenin yaşama geçme potansiyelini de ortaya çıkaracaktır.

yel değirmenleri

Sayın Çakmak yazısının bir yerinde şöyle diyor: bu resimlerle bugün aynı konstrüksyon yapılabilir. Bence bu ifade bir ihtimalden ve olabilirlikten çok bir istek ve beklenti içeriyor. Anladığım kadarıyla sayın Çakmak yel değirmenlerini dışardan izlemeği değil, aynı zamanda içine girip o mekanizmaların kusursuz çalışmasını görmeyi; ahşap dişlilerden çıkan mekanik ezgileri dinlemeyi de istiyor

Aynı isteği yıllar çalışmaya gittiğim Bodrum’da yel değirmenlerini gördüğümde hissetmiştim. Bu istek yıllar boyunca içimde olgunlaştı; farklı boyutlara ulaştı. Benim düşüncem yel değirmenlerini tamir etmek eski şekline dönüştürmek değil. Elbette bu bile tek başına saygıya değer, tarihsel mirasın korunmasına yönelik bir çaba, ama yaratıcılık ve yenilik içeren bir çaba olduğu söylenemez. Suat beyin bahsettiği gibi; bu yel değirmenleri o dönemin mevcut teknolojisine, çevre koşullarına, ve onları inşa eden insanların ihtiyaçlarına göre şekillenmiş. O dönem insanlar rüzgardan elde ettikleri enerjiyi ürünlerini işlemek ve su elde etmek için kullanmışlar. Çevre dostu olarak tabir edilen rüzgar enerjisi bu gün de yeni teknolojik olanaklar ve ihtiyaçlar çerçevesinde değerlendirilmekte ve genellikle elektrik enerjisine dönüştürülmektedir. Bu tür enerjiler az miktarlarda elde edilebildiği, oysa insanoğlunun daha çok enerjiye ihtiyacı olduğu şeklinde eleştirilir. Alternatif enerji ayrı bir tarışma konusu olup bu yazıda değinilmek istenen bir olgu değildir. Bugün insanoğlunun ihtiyaçları enerjinin bir ampulde ışığa, bir otomobilde harekete dönüşmesi kadar basit değildir. Enerji örneğin müziğe de dönüşebilir ve aslında bu da bir ihtiyaçtır. Bir kaç yel değerimeni bir kasabayı besleyebilecek elektiriği üretemeyebilir; ancak müziği üretebilir.

müzik değirmeni?

Yel değirmenleri ile ilgili benim kurguladığım senaryo bu değirmenleri sadece eski hallerine getirmek değil; aynı zamanda yeni teknolojik olanakları da kullanarak yöre ahalisinin günümüz koşullarındaki ihtiyaçlarına yeni bir açılım getiren farklı bir kurgu geliştirmek:

Bahsedilen Batı Anadolu yel değirmenlerinin büyük bir kısmı turizmin yoğun olduğu bölgelerde yer almaktadır. Yel değirmenlerinin bir kısmı restore edilerek rüzgar enerjisini elektrik enerjisine kolayca dönüştürebilir. Bu enerji değirmenlerin hemen yanında yer alabilecek bir müzik kutusuna can verebilir. Müzik günün sadece belirli zamanlarında çalınır; örneğin güneş batışında. Zaten rüzgar alması için yükseklerde yapılan değirmellerin o saatlerde muhtemelen çok güzel manzaraları olur. Turizmin yaygın olduğu bir beldede, rüzgarın ve müziğin; teknolojinin ve doğanın; geçmişin ve geleceğin içiçe geçtiği bir ortam kuşkusuz görülmeğe değer olacaktır.

Ne tür bir müziğin, ne şekilde çalınacağı elbette farklı bir çalışma gerektirir. Yaratılan ortamın doğası gereği; doğrudan elektronik bir müzik hiç hoş olmaz. Bence küçük timpanilerden, silifonlardan, flütlerden oluşan mekanik bir orkestra inşa edilmesi masfaflı olmakla birlikte, çevreyle daha uyumlu olacaktır. Mekanik orkestranın küçük bir elektronik beyni olabilir ve daha önceden programlanmış klasik eserleri çalabilir. Elbette elektronik beynin en az bir ay boyunca farklı eserleri çalabilecek bir hafızasının olması gerekir. Teknolojik olarak bahsedilen düzeneklerin yapılması hiç zor değildir; ancak bir ekip çalışması bünyesinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Zira yaratım sürecinde ekip çalışmasının önemi modern dünyanın tartışmasız kabul ettiği diğer bir olgudur.

bazı kaygılar

Türkiye yıllardan beri doğal ve tarihi zenginliklerinin nasıl yağmalandığına, restarasyon adı altında nasıl mahvedildiğine şahit oluyor. Bu yüzden duyarlı insanların bahsedilen konularda kaygıya düşmeleri son derece doğaldır. Bu tür kaygıları ben de taşıyorum, ancak işin en başından olmaz böyle bir şey diyerek kesip atmak da çözüm değildir. Türkiye yetiştirdiği insan potansiyeline güven duymak, onun önünü açmak zorundadır. Bahsettiğim hayalin bir hilkat garibesine değil bir sanat eserine dönüşmesinin yolu; ben yaptım oldu zihniyeti ile değil; Suat Çakmak gibi konuya duyarlı tasarımcılarla, müzisyenler, mimarlar, mühendisler, arkeologlarla birlikte çalışmaktan; konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin ve meslek kuruluşlarının fikir ve eleştirilerini dikkate almaktan geçer.

Gereken maddi desteği devletten beklemek de yersiz olur. Zira devlet Türkiye’de asli görevlerine yoğunlaşmak durumundadır. Özel sektör dinamik yapısından dolayı böyle bir etkinliğe destek verebilir. Örneğin özel radyolar ve televizyonlar akla ilk gelen örnekler arasındadır. Özellikle turistik beldelerdeki bir çok belediye ciddi bir öneri ile gidilirse böyle bir çalışmaya kucak açacaktır.

sonuç yerine

Müziğin bir enerji dönüşümü olarak ele alınışı yeni değildir. Felsefede ilk olarak antik filozof Pythaorean konuyu ele almış ve müziğin matamatiksel yönü üzerine kafa yormuştur(2). Müzik sadece rüzgar ile değil, güneş enerjisi, doğal gaz gibi başka bir çok doğal enerji kaynağı ile de değerlendirilebilir. Enerjinin müziğe dönüştüğü bu tür mekanlar, örneğin parklarda, bahçelerde ve sokalarda yaşamımızı zenginleştirebilir. Ancak bu yazıda değinilen, olgunun yel değirmenleri ile ilgili olabilecek senaryosudur.

Ülkelerin ilerlemek için farklı düşünebilen, farklı ürünler ortaya koyabilen tasarımcılara, mühendislere, kaşiflere ihtiyacı vardır. Yaratım sürecinde tasarımcının önemi büyüktür ancak yeterli de değildir. Herkesin yaşamını ilgilendiren ciddi projeler ekip çalışması bünyesinde ortaya çıkar. Bu yazının amacı her şeyden önce bahsedilen olguyu tartışmaya açmaktır. Konunun yaşama geçirilip geçirilemeyeceği ancak bu tartışmalardan sonra ortaya çıkacaktır. Bu çerçevede her türlü öneriyi, eleştiriyi merakla bekliyorum.

Referanslar

1.Dan Johnston, Design Protection, Desgin Concil, 1989, Londra

2.http://www-ks.rus.uni-stuttgart.de/people/schulz/fmusic/recursion.html



Yel Değirmenleri ve Modern Don Kişot’luk - 2 -

Yel Değirmenlerinden Müzik Değirmenlerine-II

"Sanat, güzel bir şeyin tasarımlanması değil, ama bir şeyin güzel tasarımlanmasıdır" .(1)

İtiraf etmek gerekirse bir an kimseden karşılık gelmeyecek diye korkuya kapılmıştım. Bu yüzden Sayın Çakmak’ın cevabını, ayrıca tebriklerini okuyunca çok mutlu oldum, kendisine teşekkür ediyorum.

Sayın Çakmak’la aramızda başlayan diyalogun, içeriği ile olduğu kadar yazılı kültüre yaptığı katkı ile de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden her şeyden önce ilk yazımda yaptığım çok önemli bir hatayı düzelterek başlamak istiyorum. 634. Sayıda "Yel Değirmenlerinden Müzik Değirmenlerine" adlı yazımda heyecandan olsa gerek, mucit yerine kaşif, icat yerine ise keşif kavramlarını kullanmışım. Oysa yazının konusu tamamen icatlar ve mucitlerle ilgiliydi. Bu yüzden bütün okuyuculardan özür diliyor, yazımı bu çerçevede yeniden değerlendirmelerini rica ediyorum.

Kaşif ve keşif

Kaşifler dünyayı dolaşan, daha önce bilinmeyen ama aslında var olan mekanları bulan, maceraperest gezginlerdir. Ancak kaşiflerin çoğu buldukları ülkelere ayak basan ilk insanlar değildir. Bulunan topraklarda binlerce yıldır yaşayan yerli halklar da vardır. Bu gezginlere kaşif denmesinin sebebi, insanların dünya görüşlerinde köklü değişiklikler yapmış olmalarıdır. Keşif, dünyaya ilişkin bilgi edinmenin bir yoludur. Ünlü kaşiflere Marko Polo ve Vasco De Gamma örnek olarak verilebilir. (2)

Mucit ve İcat

Mucit, daha önce var olmayan yararlı bir cismi ya da süreci ilk bulan yada üreten kişidir. İcat ise mucittin bulduğu şeydir. Birçok icadın modern biçimini alana dek gelişmesi yüzyıllar almıştır. Yaklaşık beş yüz bin yıl önce vahşi yer yüzünde varolabilmek için taş ve odun gibi malzemeleri kullanmaya başlayan insanlar ilk mucitlerdir. Örneğin piyanonun icadı, 2000 yıldan uzun bir tarihi gelişime sahiptir ve 2000’i aşkın icat modern piyanonun oluşumuna katkıda bulunmuştur. Modern icatların bir tek mucidin eseri olması ise çok ender bir durumdur. Meşhur mucitlere örnek olarak ilk hesap makinasını icat eden Blaise Pascal ve ilk buhar makinesini icat eden Thomas Savery verilebilir. (3)

Hatırlatma ve Küçük Bir Eleştiri

Bilindiği gibi müzik değirmenleri konusu tasarımdan, mühendisliğe; arkeolojiden, müziğe kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor. Bu yüzden ilgili başka insanlarında tartışmaya katılabileceği beklentisi ile aklımdan geçenleri mümkün olduğunca açık ve genel bir entelektüel zemin üzerine kurmaya çalışacağım. Bu noktada profosyenelliğinden kuşku duymadığım Cumhuriyet gazetesine de küçük bir eleştiri getirmeden geçemeyeceğim. İlk yazımın orijinal başlığı “Yel Değirmenleri ve Modern Don Kişot’luk” idi. Herkesin gülümsemeyle hatırlayacağı gibi Cervantes’in ünlü romanında Don Kişot otuz kadar yel değirmenlerini dev sanarak onlara saldırır. (4) Ben elbette yazımla ilgili böyle bir gönderme yapmak istemiyorum. Bu bir başlığı kullanmak istememdeki sebep ironi yapmaktı çünkü büyük modernist ve antimodernist olan Kierkegard’ın dediği gibi modern dünyada en derin ciddiyet kendisini ironi aracılığı ile ifade etmek zorundadır. (5)

Kaygılar

İlk yazımda da belirttiğim gibi benzer endişeleri ben de taşıyorum, yapılacak çalışma yel değirmenlerini Sayın Çakmak’ın tabiri ile rencide edebilir. Ama Kant’ın dediği gibi güzel bir tasarımlama ile bir sanat eserine de dönüşebilir. Bence bu işi başarmanın yolu yetkili kurumların bilgisi ve denetimi altında, duyarlı ve uzman kişilerle bir ekip çalışması yürütmekten geçer. Sanırım bu konuda yapılacak en doğru çalışma her şeyden önce yasal mevzuatın araştırılmasıdır. Zaten yasalar adı geçen yel değirmenlerin üzerinde hiç bir müdahaleye izin vermiyorsa, bizlerin bu değirmenlerin birer ikişer yıkılıp gitmesini izlemekten başka yapacak bir şeyimiz yok demektir. Örneğin yel değirmenleri tarihi eserler olarak Sit alanları içerisinde mi korunmaktadır?

Tasarımın boyutları

Aslında benim yel değirmeninin elektrik üretmesini istememdeki sebep her şeyden önce sisteme bir kontrol ve karar mekanizması yapabilmek. Elbette bu mekanik olarak da yapılabilir, nitekim dünya üzerindeki ilk bilgisayarlar ve hesap makinaları bile mekaniktir. Ancak bugün küçücük basit bir çip, yüzlerce ton ağırlığında ki mekanik bilgisayarların yaptığını çok daha hızlı ve çok daha az enerji harcayarak yapabilmektedir. Kaldı ki bu çip yüzlerce karışık melodiyi, hatta basitleştirilmiş bir çok senfoniyi bile kolayca aklında tutabilecektir. Üstelik bence müziğin her zaman değil, günün özel zamanlarında çalınması daha uygundur. Çünkü benzer melodilerin sürekli çalınması belli bir süre sonra tasarımın cazibesin kaybetmesine sebep olacaktır. Küçük bir elektronik beyni olan sistem ne zaman çalmaya başlayacağına ve ne zaman susacağına karar verebilir. Örneğin değişen mevsimlere göre güneşin ne zaman doğup battığını hesaplayabilir ve diyelim ki güneş batışlarında bir saatlik konserler verebilir. Sistemin elektrikli olmasının bir avantajı da üretilen enerjiyi depolayabilmektir. Örneğin rüzgar olmadığı bir gün müzik değirmeni daha önce depoladığı enerji sayesinde yine müzik çalabilir. İyi tasarlanmış bir sitemin çevre koşulları ne olursa olsun istenilen zamanda istenilen bir işlevi yerine getirmesi çok önemlidir. Elektriğin başka bir avantajı da müzik yasal ve fiziksel sebeplerden dolayı yel değirmeninin içinde yapılamazsa ortaya çıkar. Müzik dışarıdaki bağımsız bir ünitede gerçekleştirilir ve yel değirmeninin ürettiği enerji bu üniteye taşınır.

Aslında ilk yazımda da kısmen değindiğim gibi benim çıkış noktam sadece yel değirmenlerini değil her türlü doğal enerji kaynağını değerlendirilerek müzik yapabileceği varsayımı idi. Bu bağlamda üzerinde daha çok durduğum alternatif güneş enerjisi ile özelikle çocuk parklarına müzik kutuları yapmaktı. Güneş enerjisinin doğrudan mekanik enerjiye dönüşme şansı olmadığı için öncelikle elektrik üretmek kaçınılmazdı. Sanırım bu yüzden diğer alternatifler içinde aklıma ilk olarak elektrik geldi. Ama bu olmazsa olmaz bir alternatif değildir. Hayatta karşılaşılan her türlü ihtiyacın giderilmesine ve sorunun çözülmesine yönelik çabada olduğu gibi bu durumda da belirli avantajları ve dezavantajları olan bir çok alternatif vardır. Özellikle tasarımcıların çok iyi bildikleri yöntem mümkün olan bütün alternatifleri ortaya çıkartmak, alternatiflerin değerlendirmek ve optimum çözüm üzerinde yoğunlaşmaktır. Bizim durumumuzda ortaya çıkan değerlendirme kriterleri bana göre öncelikle maliyet, uygulanabilirlik, güvenilebilirliktir (relaibility) ve estetiktir. (6)

Müzik

Sayın Çakmak’ın belirttiği gibi müziğin mekanik olarak elde edilmesini bende konunun esprisi bakımından daha uygun buluyorum. Ayrıca bence senfoni orkestralarında olduğu gibi çalgılar görünebilir olmalı, mekanik devinimler müziğe estetik olarak eşlik etmelidir. Ancak benim kişisel olarak iyi bir dinleyici olmanın ötesinde daha derin bir ilişkim yoktur müzikle. Bu yüzden gerçekten dinlemeye değer bir müziğin ortaya çıkabilmesi için ne tür çalgıların olmazsa olmaz olduğunu bilemiyorum. Sayın Çakmak’ın tasarım ve mühendislik konusunda ciddi tecrübeleri ve becerileri olduğundan hiç kuşkum yok ancak müzik konusunda da böyle yetenekleri varımıdır bilmiyorum. Emin olduğum nokta, müzik konusunda yardımcı olabilecek birilerinin şu anda bu satırları okuyordur.

İlk adım

Yazının başında da belirttiğim gibi Sayın Çakmak ile aramızda başlayan dialoğun her şeyden önce yazılı kültüre yaptığı katkıdan dolayı çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bu dialoğu ciddi bir entelektüel çaba, bir beyin cimlastiği ve hatta bir ön tasarım çalışması olarak görüyorum. Son olarak da çok küçük bir ihtimal dahilinde de olsa müzik değirmenlerinin gerçekleştirilebileceğine inanıyorum. Sayın Çakmak doğru bir tespitle yel değirmenleri konusunda gerek kamu kesiminden gerekse özel sektörden destek bulamadığını belirtti. Bende bu işin çok kolay olacağını düşünmüyorum. Ama işin zor kısmı projeyi gerçekleştirmek için gereken sponsoru bulmak değil. (Bu proje ile kendisinin reklamını yapabilecek bir çok şirketle görüşme yapılabilir. Eğer proje daha ciddi bir hale dönüşürse ben sponsor bulma işini üzerime alırım.) İşin zor kısmı samimi, duyarlı ve kabiliyetli insanlardan oluşan bir ekip kurmak. Sonuç olarak acele etmeye gerek olduğunu düşünmüyorum, zira ne kadar yıpransalarda yel değirmenlerinin onlarca sene sonra bile yerlerinde olacağına ve daha bir çok sanatçıya, tasarımcıya ilham olmaya devam edeceğine inanıyorum.

Referanslar

1.
Immanuel Kant, Critique of Judgement, The Hafner Publishing Company, New York, 1951
2.
Felicity Everett, Struan Reid, Explorers form Columbus to Amstrong, Usborne Publishing Ltd,1994
3.
Struan Reid, Patricia Fara, Inventors, Usborne Publishing Ltd., 1994
4.
Cervantes, Don Quixote, Penguin Books Ltd., London, 1950
5.
Marshall Berman, Katı Olan Herşey Buharlaşıyor, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994
6.
George E.Dieter, Engineering Design, McGraw-Hill, Inc, Maryland, 1991


24 Temmuz 2007 Salı

KONUK GÖZLEMLERİ KÖŞESİ

Yıllardır gerek e-mail, gerekse bizzat gelerek Bozcaada hakkındaki değişik konulardaki memnuniyetsizliklerini, olumlu gördüklerini benimle paylaşanlar artık herkesle paylaşsın diye bu köşe yapıldı.

Yorum yazanlardan ricam;
mümkün olduğunca objektif olmaları,
özel durumlardan ziyade genel düşüncelerini yazmaları,
işletme ismi vermekten kaçınmalarıdır.
Hiç kuşkusuz bazı özel durumlarda işletme adı da verilebilir. Ama geçmiş tecrübelerim isim verilerek yapılan yorumlarda bireysel bazı sürtüşmelerin devreye girdiği ve işletmelerin gereksiz yere zan altında bırakıldığı yolundadır. Ayrıca onlara söz hakkı da verilmeyip tek yanlı olunması da bu tip yorumları sakatlamakta, sonuç alınmasını zora sokmaktadır.
Beni, belki de çok fazla yararlanılacak bazı yazıları silmek zorunda bırakmayacağınızı umut ediyorum.
Bu bölüme gerçek isimle yapılan yorumlar, hiç kuşkusuz, çok daha değerlidir ve gerektiğinde geri dönüşü mümkün kılar.

Enayi

Enayi Değirmen Sayı - 8 -

* Seçimler bitti. Ada'ya insanlar ve sıcaklar geri döndü.

* Komşu Ada'daki gelişmeleri
Ada'mızdaki sivil örgütlerin ve yöneticilerin dikkatine sunuyorum.

Ada,
yenilenebilir kaynakları kullanacak
''Güneş Enerjisi Aydınlatma Sistemleriyle Gökçeada'da Temiz ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Kullanımının Özendirilmesi'' projesi kapsamında, tedarikçi firmayla anlaşma aşamasına gelindi. Gökçeada Belediye Başkanı Yücel Atalay, yaptığı açıklamada, Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı Küresel Çevre Fonu, Gökçeada Turizm Tanıtma, Koruma ve Geliştirme Derneği tarafından hazırlanan ve Gökçeada Belediyesince desteklenen projenin hızla devam ettiğini vurguladı.Hava şartlarının elverişli olması nedeniyle, hızla devam eden projede tedarikçi firmayla anlaşma aşamasına gelindiğini belirten Atalay, projeyle uzun vadede Gökçeada'da yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasıyla çevreye duyarlılık konusunda bir bilinç yaratılıp, çevreci bir Gökçeada halkı ile adanın doğal güzelliklerinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasının hedeflendiğini bildirdi. Adanın, özellikle rüzgar başta olmak üzere güneş enerjisi potansiyeli bakımından oldukça avantajlı bir konuma sahip olduğunu ifade eden Atalay, ancak bu kaynakların neredeyse hiç kullanılmadığını söyledi. Atalay, Gökçeada'nın coğrafi koşulları nedeniyle pek çok alanda dışarıya bağımlı olduğunu, enerjinin de bunların en başında yer aldığını, ancak yenilenebilir enerji kaynaklarının verimli kullanılmasıyla, bu dışa bağımlılığın azaltılmasının mümkün hale gelebileceğini vurguladı. Gökçeada'nın Türkiye'de güneşin en son battığı yer ve ortalama günlük güneşli saat sayısının Avrupa'da güneş enerjisini verimli olarak kullanan birçok ülkedeki oranlara göre çok daha fazla olmasının bu projenin hazırlanmasına öncülük ettiğini ifade eden Atalay, ''Projeyle amacımız fotovoltaik sistemden yararlanılarak elektrik enerjisi üretilmesinin tüm ada geneline yaygınlaştırılmasıdır'' diye konuştu. Gökçeada Turizm, Tanıtma, Koruma ve Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkan Vekili Hasan Yıldız ise, BM Kalkınma Programı Küresel Çevre Fonu ile belediyeden sağlanan maddi destek sayesinde projenin temel ekipmanlarının alımı aşamasına gelindiğini söyledi. Yıldız, dernek yöneticilerinin çeşitli firmalarla görüşüp, fiyat teklifleri istediklerini, gelen teklifler arasında en uygunu olan ''GİRASOLAR'' adlı firmanın teklifinin kabul edilip, söz konusu firmayla ekipmanların alımı için en yakın zamanda iletişime geçileceğini kaydetti. Proje neleri kapsıyor? Projeyle amacı, güneş enerjisinden yararlanılıp, elektrik üretilmesi ve bu üretilen enerjiyle Gökçeada Cumhuriyet Meydanı'nda bulunan parkın aydınlatılması, ayrıca sistemin tüm ada geneline yaygınlaştırılması hedefleniyor. Taslağı mayıs ayında hazırlanan projenin tüm eksiklikleri giderilerek, Ankara'da bulunan SGP Komitesi'ne 1 Aralık 2006 tarihinde sunulmuş, komitenin değerlendirilmesi sonucu kabul gören projeyle ilgili sözleşme eski Gökçeada Turizm Derneği ve Gökçeada Belediye Başkanı Halil Rüştü Akgün ile BM Daimi Temsilcisi Jakob Simonsen tarafından 6 Aralık 2006 tarihinde imzalanmıştı. Toplam bütçesi yaklaşık 50 bin dolar olan projeye SGP 25 bin dolan mali destek verirken, yaklaşık 9 ayda tamamlanması planlanan projenin teknik danışmanlığını ise Ege Üniversitesi Güneş Enerjisi Enstitüsü yapıyor.

SPG nedir?
Küresel Çevre Fonu'nun (GEF) bir parçası olan
GEF Küçük Destek Programı (SGP) sadece sivil toplum kuruluşlarına, çevrenin korunması ve iyileştirilmesini hedefleyen projelerinde teknik ve mali destek sağlayan bir program. SGP, yerel ve sivil girişimin, insani ve çevresel gerekler arasındaki ince dengeyi kurabileceği inancı ile hareket ediyor. SGP'nin destek sağladığı proje konuları; küresel öneme sahip biyolojik çeşitliliğin yerinde korunması, iklim değişikliği ve toprak bozulması ile mücadele, uluslararası suların kirlilikten korunması, kıyılarda biyolojik çeşitliliği destekleyen hassas yaşam alanlarının devamlılığının sağlanması.

Yazı
http://canakkale.net/haber_detay.asp?id=34214 adresinden alınmıştır. İlgilenenler için Küresel Çevre Fonu "Global Environment Fund" resmi sayfası: http://www.globalenvironmentfund.com/

* 23.07.07 tarihli Vatan
Gazetesi'nden:

Çanakkale'de meydana gelen trafik
kazasında, aynı
aileden 5 kişi yaralandı. Alınan bilgiye göre Çanakkale'den İzmir yönüne giden Halil Kılıç idaresindeki 34 ZP 1657 plakalı otomobil, Çanakkale-İzmir karayolunun 31. kilometresi Geyikli - Bozcaada sapağında kontrolden çıkarak yol kenarındaki tarlaya devrildi. Kazada yaralanan sürücü Halil Kılıç ile Ece, Güler, Emir ve Eftal Kılıç, Çanakkale Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı. Yaralılardan Halil ve Eftal Kılıç'ın sağlık durumunun ciddi olduğu bildirildi.
Kaynak:

http://www4.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=23.07.2007&Newsid=129132&Categoryid=7

Hepimiz anayola çıkarken zorluk çekmiyor muyuz?
Ezine yönünden gelen araçları görebilmek için anayo
la paralel değil, dikine durmamız gerekiyor. Halbuki Taştepe'den gelen yol sizi anayola paralel bir konumda bırakıyor.

* Üzüm satışları başladı:


..........................................................Talay Satış Mağazası......................................


....................................Talay Satış Mağazası'ndan Dışarıya Bakış.................................


..........................................Güneş Kasap ve özenli vitrini...........................................


......................................Savaş'ın Sinekliklerinden Sızan Görüntü......................


.......................................Ada Cafe'de yiyip içenler.......................................

........................................ve bir adım ötesi...................................


..........................Dantela Hediyelik Eşya Dükkanı'ndan bir görüntü........


...........................Dantela'dan başka bir görünüm...............

Bu kadar özel bir ürünü böyle pazarlamaya hakkımız var mı?

Enayi

23 Temmuz 2007 Pazartesi

SEÇİM ÖZEL

Bozcaada 22 Temmuz 2007 Seçim sonuçları:
BTP 1
SP 3
İP 5
CHP 665
HYP 7
ÖDP 9
GP 119
DP 63
MHP 293
AKP 357
EP 3
TKP 1
Bağımsız 1

20 Temmuz 2007 Cuma

Enayi Değirmen Sayı - 7 -

* Gelen mailler beni uyardı: Blogta benden kaynaklanmayan teknik bir sorun oluşmuş ve yaklaşık 15 günlük yazılar okunamamış. Neyse, blogger teknik ekibi sorunu çözdü. Uyarılar için teşekkür ederim.

* Yatçılar geçen hafta sonu Ada'yı bir günde ihya edip gittiler.

* Şairin Günü programı 18 Temmuz itibariyle belli oldu. En azından Şarap Tadım Günleri'nden daha hızlı. Enayi Değirmen'de çıkan yazıların da bu hızda belli bir ölçüde etkili olduğunu hissediyorum. Program detayları için tıklayın...
Bu festival ve özel günler için bir koordinasyon kurulunun oluşturulmasını öneriyorum. Hatta hemen ve gelecek yılın taslak programını hazırlamak için. Hatırlarsanız yine Bozcaada Derneği'nin düzenlediği Ütopya toplantıları ile Uçurtma Festivali başka gün yokmuş gibi aynı tarihlere denk gelmişti.

* Seçim için Ada'dan gidenlerin yanısıra, kaçıp gelenlerin de sayısının az olmaması Ada'yı beklenen sakinliğe sokmadı. Geçen yıl Temmuz ayının aynı dönemine göre Ada'da daha fazla insan olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Düzeltme:
Cuma gecesi saat 22.00 itibariyle son durum:
Ada bugün boşaldı. Havanın da soğumasıyla birlikte 2006 yılı Temmuz ayına dönüş yaptık. Pazartesi gününü Adalı esnaf merakla - siyasi ve ticari merakla - beklemekte. Ben ne yalan söyleyeyim, biliyorum: Ada yeniden dolacak, iktidar pek değişmeyecek.
Sürpriz; bir - birbuçuk yıl sonra...Seçim sath-ı mailinden başka bir eğik düzleme doğru yolculuk var ufukta........

* TALAYLAR SEKTÖR MÜ DEĞİŞTİRİYOR?
(12.07.07 tarihli Posta Gazetesi'nden)


* Yeni trafik düzenlemesi çerçevesinde zaman zaman ihlaller yaşansa da, geçen yıllara oranla trafikte anlamlı bir düzelme olduğu gözleniyor. Emeği geçen sivil, bürokrat, teknokrat herkesin eline sağlık.
Umulur ki bu bir yıllık bir deneme olarak kalmaz ve gelişerek devam eder.


* Yapı Kredi her yıl olduğu gibi bu yıl da mobil şubesini hizmete sundu. Mobil şube Ağustos sonuna kadar açık olacak.

* Enayi Değirmen'de yazılanlardan rahatsız olanlar varmış.
Slogan bellidir: " İtiraz Esastır!"
İtirazı olan yazar. Blog ortamı "derinden demokrasi" yapılan yerler değil. Konu ile ilgili düşünceleri olan herkesin yorum yapma imkanı var; gerçek adıyla ya da rumuz kullanarak.
Ayrıca, yazar olmak için gerekli tek şart bir gmail hesabı olmak. Başka bir önkoşul, seçim, eleme yok. Mevcut yasaların ihlal edilmemesi gerekiyor, doğal olarak.
Spam dışındaki her türlü yazı, yorum, resim dosya,... noktasına dokunulmaksızın blogta yayınlanıyor. Moderasyon yok.

Rahatsızlık duyanları (neden rahatsızlık duyulduğunu da kavrayabilmiş değilim, yazılanlardan hangisi gerçek değil?) bizler duymadığımız sürece "derin" bir entellektüel anlam ifade ederler.
O kadar...
Hayata katkıda bulunanlar ise sorunları ifade edenler ve muhtemel cevapları çeşitlendirerek arayanlardır.

Enayi

18 Temmuz 2007 Çarşamba

SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM İÇİN ÖRNEK BİR BÖLGE; “BOZCAADA”

Aşağıdaki yazı yıllar önce konuğumuz olan ve sürdürülebilir kalkınma ve turizm üzerine çalışmaları bulunan Sn. Mehmet Çakılcıoğlu tarafından ricalarımız üzerine yazılmış ve onun izni olmadan,
ama vereceğinden şüphe duymadığımız için ve çok önemli bir konuyu gündemde tutmayı düşündüğümüz için
http://www.kentli.org/makale/bozcaada.htm adresinden aynen alınmıştır. Yaklaşık 7 yıl önce yazılmış olan bu yazıyı bir de günümüzde nasıl yazardık, onu da düşünmemiz gerek diye düşünüyorum ve nasıl olsa yazmıyoruz ama, içinizden de olsa sizlerin de düşünmenizi diliyorum.
İlk fırsat bulduğumda mevcut pansiyonların sürdürülebilir turizm çerçevesi içinde ne şekilde yeni bir işlev kazandırabileceğini ve tek tip pansiyonlardan kurtulabileceğimizi paylaşmak istiyorum.


Enayi


SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM İÇİN ÖRNEK BİR BÖLGE; “BOZCAADA”

Mehmet Çakılcıoğlu

Dr. Kent Plancısı



"Sürdürülebilirlik, bir toplumun, ekosistemin ya da sürekliliği olan herhangi bir sistemin işlerini kesintisiz, bozulmadan, aşırı kullanımla tüketmeden ya da sistemin hayati bağı olan ana kaynaklara aşırı yüklenmeden sürdürülebilmesi yeteneği olarak tanımlanmaktadır."[1]


Sürdürülebilir kalkınmanın temelinde kaynakların korunması ve geliştirilmesi bulunmaktadır. Kaynakların sürekli olarak, korunarak değerlendirilmeleri, özellikle yenilebilen kaynakların kendilerini yenileme sınırları aşılmadan kalkınmaya destek olabilmeleri, çevreyi koruyan kalkınma felsefesinin temelini oluşturur.

Ekonomik kalkınmaya koşut olarak gelişen turizmde de "Sürdürülebilirlik" kavramı önem taşımaktadır.


"Turizmin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve bu kavramda gelişmesi; kavramsal olarak turizme kaynak oluşturan bölgesel veya yerel kültürel ve doğal değerlerin korunup geliştirilerek çekiciliğinin devamının sağlanması demektir."[2]

"Sürdürülebilir turizm, insanın etkileşim içinde bulunduğu ya da bulunmadığı çevrenin bozulmadan veya değiştirilmeden korunarak, kültürel bütünlüğün, ekolojik süreçlerin, biyolojik çeşitliliğin ve yaşamı sürdüren sistemlerin idame ettirildiği ve aynı zamanda tüm kaynakların ziyaret edilen bölgedeki insanların ve turistlerin ekonomik, sosyal ve estetik gereksinmelerini doyuracak şekilde ve gelecek kuşakların da aynı gereksinmelerini karşılayabilecekleri biçimde yönetildiği bir kalkınma şeklidir."[3]

Sürdürülebilir bir turizm, insanın ve çevrenin birlikte varlığı ile olasıdır. Temel yaklaşım, insanın doğal çevre üzerindeki etkisini en aza indirmek değil, ancak doğal çevrenin insan üzerindeki etkisini en üst noktaya çıkarabilmektir.

Sürdürülebilir turizmin gelişmesi, doğal alanların korunması, yenilenmesi ve ekolojik dengenin korunması ile olasıdır. Turizmin kaynağı olan bu değerlerin korunmaması durumunda, turizmin geleceğinin yerel, bölgesel ve ülkesel düzeyde bozunuma uğraması kaçınılmazdır.

Bozcaada taşıdığı turistik potansiyel açısından Sürdürülebilir Turizm kapsamında ivedilikle incelenmesi ve geliştirilmesi gereken bir bölgedir. Bu çalışmada Bozcaada’nın Sürdürülebilir Turizm ölçütleri açısından varolan değerleri ve şu an için gizil durumda olan turizm potansiyeli irdelenmeye çalışılmıştır.


1 - Bozcaada’nın Genel Özellikleri


1.1 -Bozcaada’nın Doğal Yapısı ve Çevresel Özellikleri



Çanakkale İli’ne bağlı bir ilçe olan Bozcaada, Ege Denizi’nin kuzey-doğusunda yer almaktadır. Çanakkale Boğazı’na 15 mil, Limni’ye 30 mil, Midilli’ye 33 mil mesafededir. Şu anda ulaşımın sağlandığı Ezine İlçesi Geyikli Beldesi Yükyeri Feribot İskelesine ise 3,4 mil uzaklıktadır.


Çevresi 14 mil tutan tutan Bozcaada, etrafındaki irili ufaklı adacıklar (Tavşan, Piresa, Orak, Yılan, Fener, Taş, Kaşık, Gökçe ve Sıçancık) dahil olmak üzere yaklaşık 42 km’2 lik yüzölçümüne sahiptir. En yüksek noktası 192 metrelik Göztepe Tepesi’dir.


Ada'nın, kuzeydoğusunda Eskikale Burnu, Erenler Burnu; doğusunda Tabya Burnu, Nar Burnu, Sarıtaş Burnu; güneyinde Tuzburnu, Kocatarla, Mermer Burnu, Sulubahçe Burnu, Habbeli Burnu; Batısında Batı Burnu; kuzeyinde Killik Burnu olmak üzere oniki burunu vardır. Bu burunlar arasında da Liman Koyu, Değirmenler Koyu, Poyraz Limanı, Çanak Limanı, Çapraz Limanı, Çanak Limanı, Kocatarla Limanı, Lagor Limanı, Ayana Limanı, Ayazma Koyu, Sulubahçe Koyu, Habbeli Koyu İsimlerinde oniki adet koy vardır.


1.2 - İklim Özellikleri


Bozcaada tipik Akdeniz iklimini andırmakla beraber, Çanakkale Boğaz'ının tam çıkışında bulunması nedeniyle Kuzey rüzgarları etkisi altında kalmaktadır. Yazları sıcak ve kurak, kışları ise Ilık ve az yağışlı olarak görülür. Aylara göre ortalama nisbi nem % 70'in altına düşmez. Hakim rüzgar poyrazın yıllık esiş sayısı 2392’dir. Ada'nın bu iklim özelliği, kendine özgü ve dünyanın hiçbir yerinde yetiştirilemeyen “Çavuşüzümü”ne uygun iklim ortamı hazırlamaktadır.


1.3 - Bozcaada’nın Sosyo-Ekonomik Yapısı


Bozcaada'nın ilk nüfus sayımı Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1831 yılında yapılmıştır. Bu sayımda Ada nüfusunun, 439'u Müslüman, 793'ü Hıristiyan olmak üzere toplam 1232 olduğu tesbit edilmiştir.


Cumhuriyet döneminde ise 1927 yılında 1631, 1945 yılında 1765, 1965 yılında 2141 olan Ada nüfusu, 1985 yılı nüfus sayımında 2030’a yükselmiş ancak, 1990 yılı nüfus sayımında 2003’e düşmüştür. 2000 yılı nüfus sayımında 2427 olarak tespit edilmiştir. İlçemiz nüfusu yaz aylarında gerek turistlerle ve gerekse yazlıkçılarla birlikte 15.000’i bulabilmektedir.


Bozcaada ekonomisinin temeli, iklimin özelliği sebebiyle bağcılık ve şarapçılık üzerindedir. Ayrıca, sebzecilik, küçükbaş hayvancılık gibi özellikle aile ekonomisine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Turizm özellikle son yıllarda, Ada'nın ekonomisinde önde gelen sektör konumuna gelmiştir.


Balıkçılık, Bozcaada'nın konumu gereği Ada'da önemli yer tutar. Balıkların göç yolları üzerine rastlayan Ada ile Anadolu kıyıları arasındaki denizin en dar yeri üç mil, en derin yeri ise yetmiş metre kadardır.


Bağ arazisinde 6.328.500 bağ kütüğü mevcuttur. Ekonomik amaçlı faaliyet gösteren S.S. Bozcaada Tüketim Kooperatifinin 39 üyesi bulunmaktadır. Mevcut 31 otel, motel ve pansiyonda 1250 yatak kapasitesi vardır. İlçenin Askeri Yasak Bölge Statüsünden çıkarılması ile yabancı turist sayısında belirgin artışlar gözlenmiştir. Adanın Doğal Sit kapsamında olması ise yoğun yapılaşma baskısından bugün için uzak olması sonucunu doğurmaktadır.


Ayrıca, Bozcaada’da Türkiye'deki en büyük rüzgar enerjisi santralı bulunmaktadır.

Bozcaada'nın Gökçeada ile birlikte Lozan Anlaşması'ndan kaynaklanan özel bir kanunu (1151 sayılı kanun) bulunmaktadır.


2 - Sürdürülebilir Turizm Ölçütleri Açısından Bozcaada’da Turizmin Sınıflandırması


Bozcaada’da, varolan ve potansiyel içeren turizm çeşitleri, Sürdürülebilir Turizm ölçütleri açısından sınıflandırılmıştır;

  • Bağcılık/Şarapçılık Turizmi

Bozcaada'da bağcılık, Ada'nın tarihi kadar eskidir. Rivayete göre,: Ada'ya ismini veren Tenes, bugünkü Poyraz Limanı çevresinde yabani asmayı bulmuş, onu geliştirerek kuntra asma denilen şimdiki durumuna getirmiştir. Milattan önceki Tenedos paralarında üzüm salkımı görülür. Gerek sofralık üretilen Çavuş üzümü, gerekse Karasakız ve Vasilaki gibi şaraplık üzüm çeşitleriyle, Ada üzümleri bağcılık literatüründe yeralmıştır. Evliya Çelebi Bozcaada'yı anlatırken, "..buradaki gibi güzel çavuşüzümü, dünyanın hiçbir yerinde yetişmez.. "demektedir.
Ada'da 18.500 dönüm alan bağlarla kaplıdır. Eskiden İlçede 5 şarap imalathanesi mevcut iken bugün 3’e düşmüş ve üretim kapasiteleri toplam 7.500 Ton
Lt/yıl iken son yıllarda 1/10 kapasite ile çalışır durumda olup 1999 yılında Devlet katkısıyla faaliyette bulunan 3 adet şarap fabrikasının modernizasyonu sağlanmış, kaliteli şarap imalatına ağırlık verilmektedir. Bozcaada bağ arazilerinde yıllık ortalama 4 milyon ton şaraplık ve sofralık (çavuş üzümü) üretilmektedir.

Son yıllarda Ada’da bağ arazilerinde, kütük sayısında ve üzüm rekoltesinde düşüşler olmuştur. İlçede faaliyet gösteren TEKEL Şıra-Kanyak Dolum Tesisleri de mevsimlik üzüm alımlarına devam etmektedir.


Bağcılık/Şarapçılık turizmi Bozcaada turizmi için en önemli potansiyeldir ve bilinçli bir biçimde bilimsel açılardan geliştirilmesi Ada turizmi için en önemli faktördür. Yerel Yönetimin organizasyonu, merkezi yönetimin teşviki ve özel sektörün girişimleri ile Bağcılık/Şarapçılık turizmi ülkesel ve ülkelerarası ölçeklerde hak ettiği payı alabilir.

  • Orman Turizmi

Bitki örtüsü Genel olarak makilik olmakla birlikte, güneybatı bölümünde çam ormanı yer almaktadır. Bu alanlar yürüyüş, kampçılık, hayvan ve bitki gözlem turizmleri için uygun alanlardır.

  • Deniz Turizmi

Bozcaada’nın özellikle güney taraflarında bulunan düz ve kumsal kıyı yapısı deniz turizmi açısından zengin bir potansiyel oluşturmaktadır.

Bugün için yoğun yerleşme baskısı altında bulunmayan bu alanların çevre sorunu yaratmayacak biçimde, günübirlik olarak kullanılmaları gerekmektedir.

Bölgede denizden yararlanma, sıcaklık açısından göreceli olarak zor olsa da, deniz suyundan yararlanma olanakları araştırılmalıdır. "Sodyum-klorlü,kalsiyum-magnezyum sülfatlı bir bileşime sahip olan, flor, fosfor, iyot gibi elementler içeren ve bir Hideomineral, kaplıca suyu olan deniz suyunun ısıtılarak kullanımını öngören (içinde açık va kapalı kullanımı bulunan bir termal havuz sıra banyo, sualtı masajı, beden eğitimi ve fizik tedavi gibi koruyucu sağlık ve tedavi uygulamaları olan) konaklama tesislerin yapımı amaçlanmalıdır."

Bu şekilde, turizmin çeşitlendirilmesi ve yıl boyu turizm yapılabilmesi amacına da katkı sağlanmış olunur.

  • Köy / Çiftlik Turizmi

Kırsal bölgelerde, çiftlik organizasyonu amacıyla kurulmuş ve çevresine çiftlik ürünü sağlayan bir işletmenin aynı zamanda turizm konaklama olanakları sağlaması, gelen turistlerin de isterlerse bir çalışma programına katılabilecekleri, kırsal yaşantının sahnelenmesine olanak tanıyan bir girişimdir. "Tarım faaliyetlerinin, kırsal alanların doğal ve kültürel mirasının korunmasına olan önemli katkıları kabul edilmelidir."

Otel, motel gibi klasik konaklama formları yerine, gelen konuklara bir çiftlik evi veya köy evinde konaklama olanaklarının sunulması, konuklara hem daha az harcama olanağı, hem de yiyecek içecek gibi denemeyi istediği yerel tüketim maddelerini kullanma olanağı sağlayacaktır. "Küçük kırsal ya da tarımsal aile işletmeciliği bu olanağı sağlayabilecek kuruluşlar olarak geliştirilmesi gereken kavramlardır."

  • Tarih Turizmi

Eski adıyla Tenedos olarak anılan Bozcaada'nın bilinen ilk sakinleri, Pelaglar (Pelazziler)dir. Bunlar, muhtemelen adaya ikibin yıl önce yerleşmişler. O tarihlerden 1500 yıl sonra ise, İonya kentleri ve adaların tümüyle birlikte Bozcaada'da Perslerce tahrip edilmiş.


1455-1456'da Fatih Sultan Mehmet'in Donanma Komutanı Hamza Bey tarafından Venedikliler tarafından alınmış ve Ege'deki Türkler'in eline geçen ilk ada olmuştur.


1479'da Türklerin galibiyeti ile biten savaşların sonunda Ada'ya Türk bayrağı çeken Gedik Ahmet Paşa, kaleyi yeniden yaptırmış. Anadolu'dan getirdiği halkı da, her türlü vergiden muaf olarak yerleştirmiş.


Adanın doğu tarafından, Anadolu'ya bakan yüksekçe bir kayalık üzerine yerleşmiş Bozcaada Kalesi halk arasında Eski Kale olarak isimlendirilir. Adanın bilinen ilk zamanlarından günümüze kadar sağlam olarak gelen tek kaledir.


Üç tarafı denizle çevrili olan kalenin güney cephesi on metre genişliğinde bir hendekle karadan ayrılmıştır ve eskiden bu hendeğin suyla dolu olduğu anlaşılmaktadır. Orijinal görünümünü kazandırmak gayesiyle şimdi bu hendeğin onarılarak tekrar suyla doldurulması ve diğer su bölümleriyle bağlanması çalışmaları sürmektedir.


Kale kesme taştandır. İlk yapılışı Fenikelilere kadar uzanır. Daha sonra Ceneviz ve Venedikliler tarafından onarım ve eklentiler yapılmış, Venedikliler Adadaki egemenlikleri sona erince Kale'yi tahrip ederek çekilmişlerdir.


Bu günkü şekliyle Fatih Sultan Mehmet'in inşa ettirdiği Kale, 1703-1706, 1714-1726 ve en geniş kapsamlı olarak 1815 tarihlerinde onarım görmüştür. Kale'nin duvarında Sultan II. Mahmut devrine rastlayan 1231 hicri (1815) yılındaki onarımla ilgili bir de kitabe bulunmaktadır.


1996 yılı içinde İç Kale kapalı mekanında tamamıyla halk desteği ile kurulan bir etnografya sergisi ile İç kale açık mekanında kurulan Açık Hava Müzesi mevcuttur.

ozcaada’da Tarih turizmine hizmet verecek Kale’nin yanında eski Rum evleri, cami (17. yüzyıl eseri Köprülü Mehmet Paşa Cami, Alaybey Cami ), Venedik Devri kilisesi ve asırlık çeşmeler de bulunmaktadır.Önceki yıllarda başlanan ancak yarım kalan antik “Tenedos Nekropol” kazısına Kasım 2002 tarihinde Müze Müdürlüğü ve Çanakkkale 18 Mart Üniversitesi işbirliği ile yeniden başlanacaktır.
  • Festival Turizmi

Bozcaada Festivali'nin organize bir şekilde geliştirilmesi, Ada turizmine (özellikle uluslararası) çok büyük katkı sağlayacaktır.

  • Karavan Turizmi / Çadır Turizmi

Bozcaada’nın kırsal alanlarında organize edilecek alanlarda yapılabilirler.

  • Fotoğrafçılık ve Yürüyüş Turizmi

Bozcaada’nın hem merkezinde hem de merkez dışındaki kırsal alanlarda yapılabilecek turizm çeşitleridir.

Doğal peyzajın zengin olması, Fotoğrafçılık ve Yürüyüş Turizminin Ada’da yapılabilirliğini kuvvetlendirmektedir.

Ayrıca Bozcaada'nın denizi sualtı fotoğrafçılığı için de uygun bir ortamdır.

  • Spor Turizmi

Ada çevresindeki denizin çok temiz ve deniz ürünleri açısından zengin olması özellikle "Dalgıçlık" için uygun bir potansiyel içermektedir.


3 - İmaj Yaratılması

Bozcaada bugün için kullanılan ve daha da kuvvetlendirilerek değerlendirilmesi gereken imajlara sahiptir. Bağcılık/Şarapçılık ulusal ve uluslararası ölçekte bölgenin tanıtımını yapan kavramlardır ancak ivedilikle kuvvetlendirilmesi gerekmektedir..

Bu kuvvetli imajların yanısıra, bölgenin potansiyeli doğrultusunda farklı imajlar da geliştirilmelidir. Bir bölgenin birden fazla imajı varsa ve bu imajlar olumlu ise, bu bölgede, Sürdürülebilir Turizmin temel ilkelerinden olan "Turizm Çeşitliliği" gerçekleşmiş demektir. Bozcaada'da farklı konularda (Festival turizmi, deniz turizmi) imajların oluşması bu turizm çeşitliliğini kanıtlamaktadır.


4 –Bozcaada’nın Turistik Tanıtımı

Turizm talebi bir mekan talebidir. Bu mekanın talep edilebilmesi veya edilmemesi önceden mekan hakkında bilgi sahibi olmayı gerektirir. Bozcaada’nın sahip olduğu Turistik değerler konusunda bilgilendirme gerekmektedir. Turizm türlerinin nitelikleri ve nicelikleri, konaklama, ve yeme-içme olanakları, ulaşım, rezervasyon ve turizm şirketleri ile ilgili tüm bilgiler potansiyel kullanıcı konumunda olanlara verilmelidir. Bu bilgilendirme Bozcaada’da yaşanacak olan turistik sürecin olumlu geçmesinde önemli bir adımdır.


SONUÇ


Bozcaada ülke turizm modelleri içerisinde yer almamaktadır. Ülkesel turizm kararları ve potansiyellerinin değerlendirilmesi yönünden Bozcaada’nın ülke ile bütünleştirilmesi, ülke turizm tanıtımının bütünleşmiş bir model içinde ele alınıp, bu bölgenin varlığını duyurmakla olasıdır. Bölge genel olarak bilinmekte, ancak bu biliş süreci belirli noktalarda ve kendiliğinden oluşmaktadır. Özel kuruluşların ve kişilerin dağınık ve bireysel çalışmaları Bozcaada’daki turizm olayını biçimlendirmektedir.

Bozcaada’nın turistik taşıma kapasitesini önceden belirlemek olanaksızdır. Bu kavram yaşanarak ortaya çıkacaktır. Bozcaada Halkının ve konuklarının etkileşimleri sonucundaki tatmin düzeyleri taşıma kapasitesini belirleyen önemli bir ölçüttür. Dolayısıyla, turistik süreç devamlı denetim altında tutulmalı, geri dönülmesi olanaksız noktalara ulaşmadan önce, olası durumlar karşısında izlenmesi gereken yollar önceden belirlenmelidir.


Klasik turizm anlayışında "Uzaklık" kavramı bir dezavantaj olarak algılanmaktadır. Ancak, gidilen nokta veya noktalardaki harcanan sürede alınabilecek rekreasyonel yararı en üst düzeye çıkarmak Sürdürülebilir Turizm temel felsefesi olduğundan ve Bozcaada’da bu doğrultuda turistik potansiyel ortaya çıkarıldığında, "Uzaklık" kavramı bir dezavantaj olmaktan çıkacaktır. “Turistlerin yolculuk uzaklıkları büyüdükçe, mekanın özellikleri ve diğer turistik arz ile ilgili istekleri daha iddialı duruma gelmektedir."


Sonuç olarak, Bozcada ulusal ve uluslararası turizm açısından çok önemli bir noktada olmamasına karşın, taşıdığı potansiyel açısından önemle ve ivedilikle değerlendirilmesi gerekmektedir. Doğal, tarihsel ve kültürel çeşitlilik açısından çok zengin bir bölge olan Bozcaada’da bilim, eğitim, estetik, peyzaj, kültürel, işlevsel ve rekreasyonel bakımdan önem taşıyan değerlerin ortaya çıkartılması gerekmektedir. Turistik potansiyel tam olarak ortaya konabildiği ve işletilebildiği oranda turizm itici sektör konumuna gelecektir.


Bozcaada’nın ülkesel ölçekte, bütüncül bir turizm planlaması içerisinde oluşturulacak kademelenmede yerini alması zorunludur. Turizmin sürdürülebilir kalkınma kavramını destekleyen en önemli unsurlardan biri durumuna getirilmesi ancak, "Sürdürülebilir Turizm" ilkeleri doğrultusunda, bölgedeki, doğal ve kültürel değerlerin ortaya çıkartılmasına ve değerlendirilmesine bağlıdır.

[1] KARAMAN, Aykut,

“Sürdürülebilir Turizm Planlaması İçin Ekolojik Bir Çerçeve”, Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım, 19.Dünya Şehircilik Günü Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, 1996, s.102.

[2]ÇUBUK,Mehmet,

“Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım”, 19.Dünya Şehircilik Günü Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, 1996, s.20.

[3]DİNÇER,İlksen,

“Sürdürülebilir Turizmin Hayata Geçirilmesi İçin Aktive Olması Gereken Dinamikler ve İşlevleri-Model Çalışması, Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım, 19.Dünya Şehircilik Günü Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, 1996, s.342.